6 Ocak 2011 Perşembe

Yürümek






Zormuş yürümek. Geride kalmamaya çalışmak geride olmamak erkenden öne sıçramamak. Ama olmayınca da olmuyormuş bir defa da ritim bozulursa geri tutmuyormuş. Bu parkurda üç yanlışa gerek kalmadan tek yanlışla tüm doğrular siliniyormuş. Geri kalandan kulaktan kulağa fısıltı malzemesi oluyormuş. Ego denen illete melhem bulunmazken, bu  saçma  karanlıkta elinde mum olanlar tanrıyı oynuyormuş. Herşey bu kadar kötü bir hal aldığında kendi hatalarını anlayıp kendine kızdığında fark ediyormuşsun fısıltıların uzaklaştığını. Prometheus vari bir asillikle tek başına kartallara yem olurken "ciğerin" ciğeriniden her lokmayı alan kartalın en yakınından havalanan olduğunu görüyormuşsun. O zaman anlıyormuşsun acı bir şekilde Birlikte yürümenin sadece yan yana yürümek demek olmadığını, o gitmeye niyetlendiğin koca yolu tek başına yürümen gerektiğini anladığın gibi.

Dixitque Deus: “Fiat lux”. Et facta est lux.



4 Ocak 2011 Salı

Hani var ya gitmek...



Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-misl-ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır
 
Nedim

2 Ocak 2011 Pazar

İki yıl sonra "Derya" ya ağıt... 02.01.2009-02.01.2011







Önce Fotoğraf...

Sonra mektup...


Aslında yazmamaya çalışıyordum ya da düşünmemeye,hani olmayınca bir şey vazgeçmeye çalışır ya insan. Bunca şeye rağmen ne güzel şey hatırlamak seni, hala birkaç parça umudu bir soru işaretine siper etmek…
Bu aralar ya kulaklarım daha bir hassaslaştı yada onlar daha hırçın zira sık duyar oldum martıları. Ve her sabah balkona çıktığımda poyrazla karışık geliyor denizin kokusu hani şu ıslak ve tuzlu olanın, bilirsin çok severim onu… Fakat mevsimden midir yoksa mesafeden mi bilmiyorum bu aralar çok soğuk görünüyor. Yinede tüm bunlara rağmen ne güzel şey hatırlamak seni…

Sonuç:
Bir özne yoksa ya da olsa bile her fotoğrafta anakronik bir koku olmaz mı? Altına düşülen her not sadece "o vardı" yı anlatmaz mı? Bilemiyorum. Belki de sadece sanrılarım bunları tetikleyen.
Nusyanı barındıran sessiz bir bekleyişle egoist bir kotasyon... Ya da herkesin bildiği isimle fotoğraf... Işık yazısı yani. Aslında ışığın ketum kelimelerden örülü bir labirenti.. "tek bir düz çizgiden oluşmuş, bölünemez ve aralıksız bir labirent" sanırım camı kapatmam gerek bu vakitler gözümü kapatınca Arjantin rüzgarları sanrıları körüklüyor...

Sıcak su, kahve ve kuruntu aslında hepsi bu. Ya da benim beni kandırmam ne kadar üzücü değil mi ? Aslında söylemek istiyorum bu aralar kendimi normal insanlara yabancılaşmış hissediyorum. Objektif kapağı kapanıyor ve ben karanlık yerde kalıyorum. Ağlayarak itiraf ediyorum ki karanlıktan korkuyorum.