11 Ekim 2012 Perşembe

Fotoğrafçı VS Taksici


Fotoğrafçı VS Taksici



Pazar günü bir işim için Buca tarafına gitmem gerekti. Tabi o tarafları pek bilmiyorum diye bayağa sancılı bir yolculuk oldu. Yanımda arkadaşım vardı yol boyunca çok şey konuştuk tabi temel konu alacağı fotoğraf makinesiydi. Bir fotoğraf makinasi alacakmış önce kendi için çekermiş sonra baktı oluyor ufak tefek işlerde alırmış. Hava da zaten 37 derece iyice basıyordu damarıma.  Hatta önce bir facebook sayfası sonrada site açarım diye de devam ettirdi. hem ona hem sıcağa daha fazla dayanamadım hemen bir taksi çevirdim.

Pazar günü yollar tenha kedi, köpek bile bizden akıllı yoklar ortalıkta. Geldi sonunda taksi bindik adresi söyledim adam duraksadı tamam dedi yürüdü. şaşırdım duraksamasına sordum kaç yıldır taksicilik yapıyosun diye sordum, sormaz olaydı. Şoför esas güvenlikmiş. hafta sonları çalıştığı yer kapalı diye eniştesinin arabsıyla taksiye çıkıyormuş. Amatör taksici anlayacağınız. Adresi bulana kadar bakkalından başka taksiye bir sürü kişiye sorduk. 

Varınca arkadaşıma döndüm bu sefer ben açtım fotoğraf konusunu. Bak dedim senin fotoğrafçılığında böyle olacak işte. Bir araca sahip olacaksın aynı bu adam gibi. Araçı kullanmayı öğreneceksin ama amacın sadece onu kullanmakla kalacak. Eğitim için bir dernek ya da atölyeden ders alırsın. Çoğu sana üşenipte okumadığın kullanma klavuzundan çok daha az şey öğretir üstelik kur kur ya da atölye adı altında sağlamda söğüşlerler. Eğer bir dernekse iki gezi bi kaç yarışma bi de toplama bir sergiyle gözünü boyar ne de olsa dernekçilik bu tür işlerden para kazanıp 0 a yakın vergi ödemenin en kolay yolu. Atölyelere gelince süslü programlarla göz boyarlar normalde bir kaç saatte yapılacak şeyi haftalara bölerle. her seferinde yeni kur diyerek paranı alırlar anlamadım ya da ek ders dediğinde ise yoğundurlar başka bir grubun içine sokup kaynatırlar zira onlar için vakit nakittir. Sonra sana bir belge verirler resmi bir geeçrliliği olmayan bir kağıt parçası aslıan bakarsan çoğu sadece senden 3-5 şey fazla bilen amatörlerdim eğitimleri kulaktan dolmadır ama kendileri eğitim verir. Sende onların gazıyla hemen fotoğraf sanatçısı olursun o kadar iyi inandırırlar ki seni kendinde olmayan meziyetlere inanırsın Sonra artık doğum fotoğrafçısımı, düğün fotoğrafçısımı, fotojurnalist mi, moda fotoğrafçısı mı frp oynar gibi moda girersin. .Ne olduğu belli olmayan bir melez gibi dolaşırsın memur-fotoğrafçı, gözlükçü-fotoğrafçı, tuhafiyeci-fotoğrafçı vs. Hermofrodit bir halde iki meslek yapmaya çalışıp bişey yapmayan ek gelir elde etmek için komik paralara iş yapmaya çalışıp onuda beceremeyen biri olursun.  Ama ne zaman ki bilmediğin bir adres gelir önüne o zaman anlarsın amatörlüğünü klavuzlarının kargalığını. O yüzden uzmanlığında devam et ya da bırak sadece tek işe uzman ol. Bu şekilde yerlerede kapılma dedim.

Sustu tabi, sonra çıkardı iphonu o zaman bu bana yeter dedi. Hay dedim şunu bileydin fazlası zarar unutma. Makina alırsanda bak kullanma klavuzuna ve internete dedim. Çünkü artık FOTOĞRAF SERMAYE DERNEKÇİLİK VE EĞİTMENLİK KARHANE düşme bu kötü yollara...

Kodak İflası ve Şövalyenin İntikamı



Kodak İflası ve Şövalyenin İntikamı

  Her şeyi belki  o ilk bilge adamla başlatabiliriz. İlk onun mağarasında tanışıklık bağladı “imgelerle”. O imgeler daha sonra onları hapsetme hayalini körükler oldu git gide. Sonra bu düş zaman içinde tüm dünyada  dolaştı durdur. Pusulası bozuk bir mevhum olarak uzak doğudan, acem diyarına  oradan, emevi diyarlarına. Zaman geçti onun yolculuğu bitmek bilmedi. Camera obscuralara girdi Lanterna magicalardan çıktı.
              

  1724 de Johann Heinrich Schulze’nin ayağına takıldı gümüş nitrat olarak. O fark edince ışığa duyarlılığını orada başladı bu zamanı donduran neslenin büyüsü ama daha zamanı vardı doğmaya. 1822 de zaman imgeye boyun eğmişti Joseph Nicéphore Niépce sayesinde. 1839 un 7 ocağında onun velayetini babası kabul ettiği Louis-Jacques-Mandé Daguerre ‘den aldıFransız bilimler akademisi. Artık o doğayı kopyalamanın en doğru aracıydı. Bilimin yeni parlak zırhlı ışığı yakalayan şövalyesiydi fotoğraf.  İdealistti, moderndi ve her şeyden öte demokrattı fotoğraf. Artık herkesin kendi suretine sahip olabileceğinin kanıtıydı. 19 yüzyılda doğmuş olsa bile 20 yüzyılın ta kendisiydi fotoğraf. Güçlü, demokrat, eşitlikçi, unutmayan, saklayan, haberdar edendi. Bilimdi, ustalıktı saygın ve elitti. Ama daha doğumunda kısa bir sonra sırtına ilk hançeri yedi 1900’de.

                 O na “ihanet” eden KODAK’ tı “siz düğmeye basın gerisini biz hallederiz” diyerek onu popüler kültürün basit bir tüketim aracına çeviren ilk adımı attılar. Zaman değişti teknikler gelişti. O mümkün mertebe idealizmini korumaya çalıştı. Bilimdi çünkü o, ustalıktı, sanattı çaba ve emekti… Fakat tüketimin obur ejderhası onu da yuttu. Bu ejderhanın adı sayısal (digital) teknoloji idi . 19. Yüzyılda doğan bu parlak zırhlı ışığa söz geçiren şövalye bu ejderha yüzünden artık her isteyenin elinde bir oyuncağa dönüşmüştü. Artık o 20. yüzyılın ta kendisi olan şövalye değil, popüler kültürün imaj fahişesiydi.

                Şimdi Kodak iflas etti… O’nu bu basit, kolay, bayağı yola düşüren Kodak… O şövalyenin ruhu ondan asil bir şekilde intikamını alıyor. Belki bu yoldan çıkmanın en zor ama başarılı yolu Alfred Stieglitz’in 1913 de gösterdiği yoldur. Yoksa bu zihniyetle üretip-tükettikçe   “Siz bayağılaştırmaya devam edin zaman gerisini halleder”.

Mehmet Çeliksan
Ocak 2012 İzmir